MARKETING-BRANDING-STRATEGY-ADS-PLANNING

Türk Girişimcisinin En Büyük Eksiği: Tasarım Odaklı Düşünme

in Creativity

20. yüzyılın hemen başında, Amerikan Patent Dairesi Başkanı Charles Duell’in “Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi.” demesinin üzerinden tam olarak 118 yıl geçti. Ancak o günden bu yana icat edilen ve hatta devrim niteliğinde pek çok yeniliğe imza atıldı. Duell’in “muhteşem fiyasko”su kabul edilmiş olsaydı, bugün hâlâ 1800’lerin sonundaki icatlarla yaşıyor olurduk.

İnsandan “hayal etme” özelliğini çıkaramadığınız sürece, o hep bir şeyler geliştirmeye devam edecek.

Öte yandan, gelişimin ve ilerlemenin en önemli yakıtı olan “hayal” ve “yaratıcılık”, sistemli bir şekilde işlendiğinde ete kemiğe bürünebiliyor. Geçmişte olduğu gibi, bugün ve gelecekte de karşılaşacağımız yeni problemlere çözüm üretebilmek için yeni bir düşünme biçimine ihtiyacımız var.

Tasarım Odaklı Düşüme

“Design Thinking” , 1968’de kavram olarak ortaya çıkmışken, 1980’lerden bu yana Stanford Üniversitesi’nde sistematik bir program olarak ele alınmaya başlandı. Bugünlerde ise, pek çok alanda yeni ürün ve hizmet yaratmak için kullanılan bir metodoloji. Tasarım odaklı düşünmenin çıkış noktası tasarım ve görsel düşünme. Tabii sadece fikir üretmek değil, o fikri bir prototip üreterek elle tutulur bir hale getirme biçimi de diyebiliriz.

Tasarım odaklı düşünmeyi şirketler genellikle bir ürün ile ilgili olarak son kullanıcı ya da müşterinin fikirlerine ulaşabilmek için kullanıyorlar. Bu konu iş dünyası için oldukça önemli, çünkü tüketicinin düşüncelerine erişebilmek, elinizdeki tek ve en büyük rekabet avantajı. Eğer müşterileriniz size sadıksa, bu onların öncelikli ihtiyaçlarını çözmüş olmanızdan kaynaklanıyor. Bu sayede de kazanma şansınız artıyor. IBM’in eski CEO’sunun söylediği gibi: “İyi tasarım, iyi iş demektir.”

Tasarım odaklı düşünme yönteminin öncüsü ve en çok sahiplenen kurum olarak bilinen Stanford Üniversitesi, kurduğu d-school ile tüm dünyaya bu düşünme sistematiğini öğretmeye çalışıyor. Ayrıca, dünyada kurulan “tasarım atölyeleri” de, tasarım odaklı düşünme sisteminden faydalanmak isteyen kurumlara hizmet veren şirketler olarak dikkat çekiyorlar.

Tasarım odaklı düşünme, farklı kuruluşlar tarafından modifiye edilerek farklı isimlerle kullanılıyor. Ancak d-school tarafından ortaya çıkartılan ve genel olarak tüm dünyanın izlediği sistematik şu şekilde özetlenebilir:

  • Empati kur: Tüketiciyi tanı, hedef kitleni anlamaya çalış ve bunu yaparken de hiçbir şeyi yargılama…
  • Tanımla: Bütünsel bir profil oluştur, zorlukları tespit et, hedefleri önceden belirle…
  • Fikir oluştur: Bütün fikirleri paylaş, hepsini değerlendirerek onları geliştir, önceliklendir…
  • Prototip oluştur: Storyboard’lar ya da maketler oluştur, basit tut…
  • Test et: Sorunları anla, neler çalışıyor tespit et, drama haline getirip oyna…

Beş adımdan oluşan bu süreç sayesinde sadece inovasyon departmanları değil, pazarlama, teknoloji, insan kaynakları, kurumsal iletişim ve strateji gibi pek çok departman yeni ve yaratıcı fikirler ve ürünler geliştirebilir.

Tasarımcının sahip olduğu yetilerin ve problem çözme yaklaşımının iş dünyasındaki diğer problemlerin çözümünde kullanılmasını temel alan bu yaklaşım, startup’ların da geçirdiği sancılı doğum ve büyüme süreçlerini kolaylaştıracak birçok özellik barındırıyor.

Yaratıcılık daha spontane ve kişiye özel bir durumken, düşünmek ise toplumsal bir kültür olarak görülür. Dünyada pek çok ülke, farklı düşünme sistemlerini eğitim sistemlerine entegre ediyor ve bu sistemleri henüz ilkokul çağından itibaren uygulamaya başlıyor. Dünya çapında müfredatlarına -birbirlerinden farklı da olsa- kabul gören düşünme sistemlerini alan ülkelerin inovasyon ile öne çıktığını görüyoruz. İsveç ve Finlandiya bunun en önemli örnekleri.

Kurumlara baktığımızda ise dünyada tasarım odaklı düşünmeyi SAP’nin dışında da, -farklı isimlerle de olsa- düzenli olarak uygulayan pek çok şirket olduğunu görüyoruz. IBM bunlardan bir tanesi. IBM Design Thinking, şirketin kurum içi inovasyon laboratuvarı ve müşteri deneyimini artıracak insan odaklı çözümler ve yenilikçilik yaklaşımıyla şirketlere karşılaştıkları zorluklarda yardımcı olmak üzere çalışıyor.

IBM’in tasarım odaklı düşünme ilkeleri; “kullanıcını tanı, başarıyı ölç ve hep merak et” olarak belirlenmiş. Tasarım odaklı düşünme uygulaması ise, IBM’in Blue Mix projesinde merkezi rol oynamış.

Bugün ABD ve Avrupa başta olmak üzere, gelişen Asya ülkelerinde de yoğun şekilde kullanılan tasarım odaklı düşünmenin, Türkiye’de çok da bilinmediğini görüyoruz. Bu konuda öncü olmasını beklediğimiz üniversitelerde dahi, birkaç kişisel girişimin yaygınlaştırma çabalarından başka çalışmalar maalesef pek yok.

Oysa girişimciliğin giderek artan bir oranda desteklendiği ülkemizde, yurtdışına açıldığında başarısızlıkla yüzleşen pek çok girişimcimiz var. Temel nedeni ise ürünün tasarlanması sırasında tüketici deneyiminin ve empatinin eksikliği nedeniyle, fikrin büyümeye açık bir şekilde oluşmaması. Yerel ve yabancı tüketicinin yaşam kültürüne kolaylık sağlamaktan yoksun girişimler, dünyaya açılmak istediklerinde farklı tüketici kitlelerine hitap edemediklerini görüyorlar.

Türkiye’de tasarım odaklı düşünmenin benimsenmesi, pek çok açıdan fayda sağlayacaktır. Ancak, en temel faydanın “empati” kurmayı öğrenmemiz olacağını düşünüyorum.

Kaynak: HBR

Bir cevap yazın

Your email address will not be published.

*

Yukarı UP